İznik’in en meşhur çini ustalarından Adil Can Güven, çini sanatının tarihini ve önemini Herkes Duysun mikrofonuna anlattı. Güven, bu sanatın kaybolmaması için bir araştırma merkezi kurulması gerektiğini vurguladı.Rüstem PEHLİVANLAR / HERKES DUYSUN

BURSA (İGFA) - Çini hiç şüphesiz, tarihin gördüğü en önemli süsleme sanatlarından biri ve Türkler de bu sanatta kendilerini dünyaya kanıtlamış, Bursa’nın İznik ilçesini de bunun merkezi yapmışlardır. Peki çini sanatının tarihi serüveni nasıl? 

İznik’in en meşhur çini ustalarından Adil Can Güven, çini sanatının tarihini ve önemini Herkes Duysun’a anlattı. Güven, çini sanatının tarihçesini anlatmanın yanı sıra el sanatlarına dair farklı çerçevelerden değerlendirmelerde de bulundu. Güven, el sanatlarının kaybolma riskiyle karşı karşıya olduğunu ve kendisinin de ustası olduğu çini sanatı için bir araştırma merkezi kurulması gerektiğini vurguladı.

“ÇİNDEN GELEN ANLAMI TAŞIYOR”

Çininin tarihine gitmek için önce Çİn porseleninden bahsetmek gerektiğini kaydeden Güven, “Çin porselenleri yüksek derecede yapılan ve aşağı yukarı bin seneyi geçen bir geçmişi olan feldispatlı, yani yüksek derecede eriyip hamuru cam haline getiren bir malzemedir. Kuvars taşı ve kaolinle yapılan üçlü veya ona benzer bir karışımdır. Bin 280, bin 300 derecelerde yapılır. Cama benzer artık, cam gibi olmuştur ve ünü tabi bütün dünyaya yayılmıştır. Çok eskiden beri bunu örnek alıp da bunun gibi yapmak isteyen Orta Asya, Selçuklular ve diğer uygarlıklar, İran Selçukluları özellikle porselene benzer malzemeler yapmaya çalışmışlar. Ürünler çıkarmaya çalışmışlar ve bunların adını da işte Çini yani Çin'den gelen anlamı taşımaktadır. Bu şekilde bize kadar gelmiştir.” dedi.

ÇİNİNİN DOĞUŞU: 15. YÜZYIL

Osmanlıların ilk olarak 15. yüzyılda çini yapmaya başladıklarını ifade eden Güven, “Saraya gelen Çin porselenlerini gören padişah, İznik’te yapılan seramikleri bildiği için buna benzer ürünlerin yine İznik’te yapılmasını emir buyuruyor. İznik’e o dönemde lacivertin menşei İran’dan getirtilen kobalt oksiti getiriyorlar. Kobalt oksit laciverttir ve hatta bütün beylikler dönemi çömlek ve seramik işlerinde de kullanılmıştır.” şeklinde konuştu.

ÇÖMLEKTEN ÇİNİYE İZNİK

İznik o dönemde seramiğin merkezi olduğu için çini üretimi için de buranın seçildiğini belirten meşhur çini ustası Adil Can Güven, “İznik’te 7000 yıldır bu iş yapılıyordu. Elbette bunlar çömlek işi denilen kırmızı hamurla yapılan ürünlerdi. Sonradan çini yapımına başlandı. İznik çinisinin ilk yapımları lacivert beyazdır, Çin porselenlerine benzer şekildedir. 15.yüzyılda ortaya çıkışı da bu şekilde olmuştur.” ifadelerini kullandı.

ÇİNİNİN ZİRVESİ: 16. YÜZYIL

Çini sanatının en yüksek kalitesine ise 16. yüzyılda ulaştığını kaydeden Güven, “16. yüzyılda çini ustaları kırmızıyı da bulmuşlardır ve kırmızıyı da sırın altında kullanabilme imkanına ulaşılmıştır. Çin porselenlerinde kırmızıyı sır altında kullanmak imkansızdır. Bu sebeple de Çinliler bizim bu çinileri nasıl yaptığımızı her zaman merak etmişlerdir.” dedi.

“SARAY DESTEĞİNİ KESİNCE USTALAR DAĞILDI”

Bu şekilde çini sanatının 17. yüzyıla kadar İznik’te devam ettiğini belirten Güven, “17. yüzyılda burada (İznik) çinicilik dağılıyor çünkü sarayın desteği kalmıyor. Saray burada (İznik) hem yevmiyeleri veriyor hem oksitlerin yani boyaların tedariğini sağlıyor. Odununu bile dışarıdan getirterek destek veriyor. Bu destek kalktığında ise ustalar bir şey yapamaz duruma geliyor. Rum ustaların birçoğu Çanakkale’ye gidiyor. Burada Çanakkale seramiği üretimine başlıyorlar. Bir kısmı ise Kütahya veya Konya’ya gidiyor. Kütahya’ya giden ustalar ise oradaki Ermeni ustalar ile beraber 18.yüzyılda İznik Çinisi kıvamında seramikler yapıyorlar. Ancak bunların desenleri çok farklı oluyor. Yöresel kıyafet giymiş insanları çiziyorlar daha çok.” şeklinde konuştu.

ÇİNİNİN FABRİKA PORSELENİYLE MÜCADELESİ

18. yüzyıl sonlarında Avrupa’nın, porselenin formülünü ele geçirip fabrikalar kurduğunu söyleyen Güven, “Bu fabrikalardan çıkan porselenler vasat porselenlerdi. Bunlar Anadolu, Balkanlar veya buna benzer memleketlerde satışa sunuldu. İznik çinisi %30 veya %40 fireli yapılan bir seramik türüdür. 18. yüzyıldakiler de aynı şekilde firelidir. Bu nedenle ustalar, fabrika porselenleri ile nasıl rekabet edeceğini tekrardan düşünmeye başlamıştır.” ifadelerini kullandı. 

Sedef hastalığına 'balıklar' şifa oluyor Sedef hastalığına 'balıklar' şifa oluyor

“İZNİK VE KÜTAHYA ÇİNİLERİ BİRBİRİNDEN ÇOK FARKLI”

Fabrikalarla mücadele edebilmek için ürünü daha esnek hale getirmek ve fireyi azaltmak gerektiğini düşünen ustaların, hamurun içindeki kuvars miktarını %70’lere varan seviyede iken %40’lara indirdiklerini ifade eden Güven, “Bu sayede kili fazlalaştırıyorlar. Esnekliği artırıyorlar. İznik çinisinin olmazsa olmazı kuvars değildir. Çünkü kiremitte de belli oranda kuvars vardır. Fakat tabi ki İznik çinisinde daha yüksek kuvars vardır. Ancak İznik çinisinde hamurun içine katılan cam tozu vardır bir de. Bu cam tozunun katılma sebebi ise porselene benzemesi ve cam gibi olmasıdır. Kütahyalı ustalar bu camı da çıkartıyorlar ve kalkerli bir malzeme; dolamit olabilir, mermer tozu olabilir. Bunu koyuyorlar içine, fayans yapıyorlar. Yani İznik çinisinden bir renk. Şekil ve pişme derecesi benzer ama İznik çinisi hamurundan çok farklı bir hamur elde ediyorlar. Günümüze kadar da bu, Kütahya Çinisi olarak geliyor.” şeklinde konuştu. 

ÇİNİ MOTİFLERİ NE MANAYA GELİYOR?

Babasının dayısının çok iyi bir çini ustası olduğunu belirten çini ustası Adil Can Güven, 17 yaşına kadar onun çıraklığını yaptığını, daha sonra ise Kütahya, Çanakkale ve Çan’daki ustaların yanında tedrisat görerek onlardan el aldığını ifade etti. 10 çeşit farklı Anadolu uygarlığına dair seramikler de yapabildiğini kaydeden Güven, çinilerde işlenen motif ve figürlerin ihtiva ettiği manaya da değindi. Güven, “Sadece bir desende mana bulabildim o da ‘Çintemani’dir. Üç tane göze benzer bu motif, Orta Asya Kaplanının desenidir. Şamanizm’den beri kaplan postu kuvveti temsil ettiği için herkesin sırtına alınırdı. Bizim Osmanlı Devleti’nde ise kaftanların üzerinde bu kaplan postunu görmekteyiz. Bir de çinilerde görmekteyiz. Tabi ki stilize edilmiştir, kaplan gibi değil ancak onu andıracak bir motiftir.” dedi.

“YABANCI TURSİTLER BİLİNÇLİ GELİYOR”

Turistlerin çini sanatına olan ilgi ve alakasını da değerlendiren Güven, “İznik’e gelen veya Türkiye’yi gezen iki çeşit turist var. Biri yabancı biri de yerli turist. Yerli turistlerin %70-%80’inden ümitli değilim. Çünkü bilinçsizler, öğrenmek istemiyorlar ve kendi kültürlerine de sahip çıkmak istemiyorlar. Tek amaçları gezmek, eğlenmek. Gelmişken de hatıra amaçlı bir çini ve kupa alıyorlar. Fakat yabancı turistler ise bilinçli olarak geliyorlar. İznik çinisini Türklerden daha iyi biliyorlar. Bu nedenle de onlarla konuşmak daha keyifli oluyor bizim için de.” ifadelerini kullandı.

“EL SANATLARI KAYBOLMANIN EŞİĞİNDE”

Gençlerin çini ve çeşitli el sanatlarına ilgisi hakkında da değerlendirmelerde bulunan çini ustası Adil Can Güven, “Son nesile bakacak olursak bir kişinin veya ustanın altında çalışmak istemiyorlar. Cep telefonları ile bütün dünyaya ulaşabiliyorlar. Bu hız onların öğrenme kabiliyetlerini engelledi. Çünkü öğrenme uzun vadeli bir iştir, sabır işidir. Biz bile hala her konuda yeni şeyler öğreniyoruz. Yeni nesil böyle olduğu için kültürümüzün de bazı el sanatları kaybolmanın eşiğinde. Ben çocuklarıma öğrettim ancak bu yeterli değil.” dedi. 

“ARAŞTIRMA MERKEZİ KURULMALI”

Avrupa ve dünya markası olan İznik çinisinin iyice etütlenmesi için bir araştırma merkezi kurulması gerektiğinin altını çizen Güven, “Bir araştırma ve ihtisas merkezi kurulmalı ki çini sanatı hem bilimsel hem de icra anlamında devam etmeyi sürdürsün. Çünkü bu bizim bizzat kendi sanatımız. Kendi kültürümüzün çok önemli bir parçası. Bunu, tarihin tozlu sayfalarına gömülmek zorunda bırakmamalı ve bir araştırma merkezi açmalıyız. Bunun yanında vasıflı bir atölye kurmak ve bir okul gibi hem öğrencilere usta çırak geleneğini öğretmek hem de birer usta olarak mezun etmek isterdim. İnşallah bir gün bu hayalimiz gerçek olur.” şeklinde konuştu.

ADİL CAN GÜVEN KİMDİR?

1953 yılında Bursa’nın İnegöl ilçesinde dünyaya gelen Adil Can Güven, lise mezunudur. 17 yaşına kadar İnegöl’de kalmış ve burada ustasına çıraklık etmiştir. İlerleyen yıllarda ise ustası tarafından kendisine atölye açma izni verilmiş ve usta olarak anılmaya başlanmıştır.

1990’lı yıllarda Bursa’nın İznik ilçesinde açılan İznik Meslek Yüksekokulunda 5 yıl öğretim görevlisi olarak çalışan ve burada çini ile seramik üzerine dersler veren Güven evlidir ve 2 çocuk babasıdır.

Kaynak: igf