Her konu ve alanda devrim niteliğinde işler ve bu işleri teoride ve pratikte yaşama, topluma ve bireylere armağan edenlerin hatırına dönüyor dünya. Güneş, ay ve diğer yıldızlarıdır onlar dünyamızın.
Yaşamı iyi, doğru ve güzel kılan ne varsa heybemizde, her birinin ardında zekâ, hüner ve emek var. Ve fakat her nasıl oluyorsa, kıymetlimiz olan o nadir kuşlardır iştahla linç edilenler.
Ezber bozan aykırı ruhlar, ihlalciler, avcılar ve de türlü kılıklarıyla arzı endam eden Don Kişot’lar, özgün düşünceleri ve duygularıyla topluma yenilikçi bir yaklaşım sunar. Toplumun mevcut haline sığmayan, yerleşik değerlerle çatışan, güç ve kudret sahiplerine baş kaldıran Avangart'ların hüneridir “deli cesareti”. Her çağ kendi meşrebince ağırlar böylelerini. Taşla sopayla, silahla ya da ateşle hücum ederler devrimcilere. Bazen günah keçisi, bazen bozguncu, bazen şeytan ya da cadı ilan edilip dar edilir dünyaları. Bu bağlamda her devrimci bir parça “deli”dir de.
Çağlar boyu biriken iniltilerini duyar gibiyim:
“Beni linç eder misiniz?”
Ezber bozan bir avukatın, linç kültürüyle mücadele ederken yaşadığı zorluklar ve karşılaştığı trajik olaylar konu alınıyor. Hikâyenin kahramanı, adalet arayışında ve linç mağdurlarını savunurken, toplumun önyargıları ve nefret söylemiyle karşı karşıya kalıyor.
Taşköprü, denemede linç kültürünün sadece siyasi figürleri değil, sıradan insanları da nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor. Denemenin sayfalarında, linç mağdurlarının yaşadığı travmalar, toplumdan dışlanma ve yalnızlık duyguları derinlemesine işleniyor.
"Beni Linç Eder misiniz?", linç kültürüne karşı güçlü bir mesaj veriyor ve okurları bu karanlık olguya karşı düşünmeye ve sorgulamaya teşvik ediyor. Deneme, aynı zamanda adaletin önemini ve ötekileştirilmişlere karşı dayanışma gösterilmesi gerektiğini vurguluyor.